Daha önceki konuşmalarımızda dedik ki:
Her şey atomlardan oluşmuş bir yapı ve aslında biz, bileşik bir kütleyiz. Benim vücudum da atomlardan oluşmuş, bir başka madde de...
İşte bu nedenle, biz eğer bu gerçeği fark edebilecek bir ilme sahipsek, algılarız ki atom boyutunda bileşik bir kütleyiz.
İşte bu “bileşik bir kütleyiz” realitesi, bir alt boyuta, atom boyutuna indiğimiz zaman, “yıldızlar arası boşluk” kavramını ortadan kaldırıyor... Bir tümel yapıyı, bir tekil yapıyı fark ettiriyor bize, atom boyutu itibarıyla galaktik boyutta!..
Biz, kopuk kopuk, birbirlerinden ayrı yıldızlar tasavvur ediyoruz ya, gözbebeğinin verilerine GÖRE... Bir yıldız burada, bir diğeri bilmem kaç ışık yılı ötede, diyerek!.. Oysa gerçekte, şu bedende hücreler birbirinden ne kadar uzaksa, bunu üst boyuta aktardığımız zaman fark ederiz ki, galaktik boyutta da, o yıldızlar birbirlerinden o kadar uzaklıkta!..
İki yıldızın arasındaki boşluk, esasında boşluk değil, doluluk!..
Ama biz, bu doluluğu gerek ilmimiz, gerekse algılama araçlarımız kısıtlı olduğu için yeterince değerlendiremiyoruz; ve onun için de, o muhteşem dev galaktik bedeni fark edemiyoruz; ve elbette, o galaktik bedendeki mevcut bilinci de!
Nasıl, şu bedende mevcut bir benlik kavramı ve bilinç mevcutsa, bu bedendeki benlik ve bilinç gibi, o galaktik bedende de bir benlik ve bilinç var; her ne kadar genelde algılayamıyorsak da!..
Diyoruz ki...
Evrende, bir yerel gökadalar grubu içindeki Samanyolu’nun dış çeperinde, kenarda kıyıda bir yerdeyiz... Otuza yakın galaksi var civarımızda bizim! İşte bu otuza yakın galaksi, esasında, otuza yakın, “Bilinçli Galaktik Varlık”tır! Belki de bir aile!!!
O otuza yakın galaktik bilinç varlığın bir tanesinin bedenindeki bir “hücre” bile değiliz biz!.. Belki bir hücre, Güneş!.. Biz, o Güneş Sisteminin uydularından birinin üzerindeki milyarlarla insandan bir tanesiyiz!..
İşte, din terminolojisinde, “melek” kelimesi ile kastedilen varlıkların bir türü de bu galaktik boyutlardaki “Ruh”tur, galaktik şuurdur, galaktik bilinçtir...
Nitekim geçmiş öze ermişlerden birisi diyor ki:
“Biz, öyle bir melek tespit ettik, öyle bir varlık tespit ettik ki, O’nun bizden haberi bile yok!.. Bizim varlığımızdan haberi bile yok!”
Onun büyüklüğünü de çeşitli misallerle anlatmaya çalışıyor... Detayına girmeyeceğim.
Tıpkı bizim boyutlarda olduğu gibi... Bizim bedenimizin herhangi bir yerindeki hücrenin beynimizden, beynimizdeki bilinçten haberi olmayışı gibi; beynimizin ve beynimizdeki şuurun da o hücreden haberi yok!.. O hücre, vücutta doğuyor, büyüyor, gelişiyor, çoğalıyor, ölüp gidiyor.
İşte bu yapıyı “üst madde” adını vererek anlatmaya çalışıyoruz.
Zira her boyut, kendi yapısının varlıklarına veya algılayıcılarına göre “madde”dir!.. Tıpkı rüya içinde yaşarken, rüyada geçen olay ve yapıların bize “madde”ymişcesine gelmesi gibi!
Varlık skalasını 100 cm’lik bir cetvel gibi ele alırsak, salt enerji dediğimiz noktayı sıfır noktası olarak kabul edersek, daha sonra, kuantları, kuarkları, iyonları, atomları, molekülleri, hücreleri, algıladığımız maddeyi, 50 cm’ye doğru böyle yer yer koyarsak; içinde bulunduğumuz ve bize göre madde kabul ettiğimiz bu boyut, eğer 50 cm’de yer alırsa; bunun daha ötesinde ise evrensel boyutlara doğru, makrokozmosa doğru sayısız varlıklar vardır.