Öyle ise bugün yapılacak ilk iş...
Din ayrı şeydir, bilim ayrı şeydir safsatasını bir yana koyup...
Bilimsel gerçekliklere dayalı bir şekilde Din-sistem anlayışını yeni baştan kurgulamaktır!..
Çünkü, bilimselliğin çalışma alanı olarak deşifre edilmeye çalışılan Sistem, yapı; gerçekte Din kapsamındaki kişiler tarafından bir şekilde “OKU”narak, misaller veya mecazlarla anlatılmaya çalışılmış yapının ta kendisidir!
Hz. Muhammed (aleyhisselâm) veya hakikat ehli zevât tarafından işaret yollu bildirilen realite, gerçekte günümüz biliminin çözmeye çalıştığı alandan farklı bir şey değildir! Bu yüzdendir ki “DİN” denince hayalî kurgular üretmek yerine; algılayabildiğimiz gerçekliklerin ne şekilde mecaz ve misallerle anlatılmış olduğunu çözme noktasında olmalıyız.
Bunu yapmazsak ne olur?
Bilimsellikten ve “DİN”in gerçeğinden ayrı düşmüş çağdaş fikir akımları ve kabuller etkisi altında “DİN” kapsamında vurgulanan Evrensel gerçekleri değerlendirmemiş olduğumuz için sonsuza dek yanarız!
Tanrı kavramına dayalı din anlayışınızdan, “Allâh” adıyla işaret edilene dayalı “DİN” anlayışına geçip, tüm olayı en baştan buna göre kurgulamazsanız, tüm hayal ettiklerinizin bir balon gibi patladığını gördüğünüz günde asla geri dönüşünüz olmayacaktır!..
Öncelikle, tek şansınız, Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın “Allâh” adıyla neyi anlatmaya çalıştığını fark etmenizdir!.. O ötenizde, gökte oturan bir tanrıdan asla söz etmiyor! Ötedeki bir tanrıya yönelmenden söz etmiyor!
O, ötesindeki bir tanrının postacı-elçisi, “prophet”, “messenger” değil! Bunlar çağdışı ilkel tanımlamalar! O, Allâh Rasûlü!
Eğer DİN konusunu anlamak istiyorsanız öncelikle konuya, dışa, öteye, uzaya bakan bakış açısıyla değil, beyninizin derinliklerine yönelerek, derûnunuza yönelerek, varlığın içselliğine yönelerek hakikatinizi araştırmak zorundasınız!
Ya da çölden gelen cahil kadın gibi “tanrı tek ona inanıyorum” deyip parmağınızla yukarıya işaret edeceksiniz!
Neyse konuyu fazla yaymadan özetlemeye çalışayım... Öncelikle de şunu belirteyim ki, burada yazacaklarımın detaylı bilgilerini internette Youtube’da bilim adamlarının ağzından İngilizce olarak dinleyebilirsiniz.
Kuantum Potansiyel... Evren içre evrenlerin bir hayal, bir tasarım alanı olarak mevcut olduğu her türlü şekil, sınır, mekân gibi kavramların söz konusu olmadığı; varlığında sonsuz anlam yaratan... Tasavvuftaki tanımlamasıyla “Esmâ mertebesi”! Bu potansiyeldeki sayısız sonsuz özelliklere, çeşitli “Allâh isimleri” ile işaret edilmiş. Burada lokalize isim müsemmaları mevcut değil. “Aliym” ismiyle işaret edilen özellik dolayısıyla, bu potansiyel kendini ve potansiyelini bilir ve sonsuz potansiyelini “seyr” eder. İşte tasavvufta “ilmiyle ilmini ilminde seyreder” denilen boyut budur. Fâtiha Sûresi’ndeki “El Hamdu Lillâhi Rabbil’âlemiyn, Er Rahmân-ir Rahıym” âyetlerinin bir işareti de bu husustur. “Vahdet-i Şuhud” bu potansiyele işaret eder.
Her şey bu boyutta olup bitmiştir!
Bu boyutun açılımından, tecellisinden, açığa çıkmasından vs. söz edilmez; edilemez!
Kozmik elektromanyetik açılım boyutu... Kuantum potansiyelin ilminde, ilmiyle yaratılmıştır! İkinci Hayal âlemidir!.. Âlemlerin aslıdır!.. Varlığı vehim nûrundan oluşur! Dalga okyanusudur! Algılanan ve algılanamayan her yapı veya özellik bu boyutta dalga boylarından oluşmuştur. Türüne göre oluşmuş beyinler, bu dalga boyu yapının bileşimsel -konvertörler- dönüştürücüleridir. “Mâliki Yevmid diyn” âyeti buraya işaret eder. “Vahdet-i vücud” anlatımı bu plana aittir.