Herkes ölecek ve kabir âleminde kıyamete kadar yaşamına devam edecek; kıyamette yeni bir boyut yaşamı başlayacak, bundan sonra herkes cehennem boyutundan geçecek ve sonuçta imanı olan bir kısım insan bu boyuttan kurtularak cennet boyutu yaşamına geçecektir İslâm Dini verilerine göre!
Kişinin cennete gitmesi, ameline değil, imanına ve bu imana dayalı düşünce ve uygulamasına bağlıdır! Uygulamasındaki eksiklik onu imansız yapmaz. Kişi, elinde olmayan şartlar dolayısıyla yapamadığından hesaba çekilmez fakat yapmamasının sonuçlarına katlanır!
Baskıyla yapılan her uygulama münafıklıktır. İslâm Dini insanların samimiyetle inandıkları fiilleri “fiysebilillâh” yapmalarını önerir! Dinî konuda baskı uygulayanın imanı tehlikeye girer ve imansız ölme riskini göze almış olur!
İmanın, müslümanlar (İslâm Dini’ni kendi anlayışları kadarıyla kabul edenler) için, iki mertebesi vardır...
a. Ölüm ötesi yaşamın getireceği azaplardan en az zararla kurtulmak ve ölüm ötesi ebedî rahata kavuşmak...
b. Hakikatindeki “ALLÂH Adıyla İşaret Edilen”e ererek, “O’nun ahlâkıyla ahlâklanmış olarak” ebedî yaşama kavuşmak!
Bunların ikisi de kişinin Dünya’da yapacağı çalışmaların sonucu olarak gerçekleşecektir. Ölüm ötesinde bu konuda yapılacak hiçbir şey sözkonusu değildir. Burada yapılmayan hiçbir çalışmanın karşılığını orada hiçbir Rasûl veya Velî veremez. Âhirette, mertebenin şefaatle yükseleceğine dair hiçbir dinî bilgi yoktur!
Kişi, ölüm ötesi boyuta geçtiği anda, o boyuta göre, tüm Dünya yaşamının birkaç dakika veya çok daha az sürmüş olduğunu fark edecek; sonra da her şeyi yalnızca Dünya yaşamında iken temin etme imkânına sahip olduğunu ve bunu yapmadıysa, artık orada hiçbir şey yapma imkânı kalmadığını görerek bundan büyük pişmanlık duyacak; Dünya’ya geri dönmek isteyecek; ne çare ki bunun imkânsız olduğunu da fark edecektir.
Kişi işte bu yüzden, Dünya’da yaşamını kimseye muhtaç olmayacak şekilde sürdürürken; iman ediyorsa, ölüm ötesi yaşamda sahip olmak istediklerine göre çalışma yapmak zorundadır! Kişi ne yaparsa, yaptığı kadarının karşılığını alacaktır.
Öyle ise iman edenler; Dünya saltanatı, rejimi, hükmetme arzularını tatmin veya insanlardan pâye beklemek uğruna yapılan çalışmalardan uzak durup; kendilerini ölüm ötesi ebedî saadete hazırlamak; çevrelerine de bu yolda hizmet vermek için çalışmalı; insanlara barış ve esenlik ulaştırmalıdır.
Mümin, Dünya’ya “Allâh”ı tanıyıp gereğini yaşamak; ölüm ötesi ebedî yaşama hazırlanmak ve bu arada bildiklerini insanlarla paylaşmak için geldiğini bilmelidir. Onun kavgaya ayıracak boş vakti yoktur!
Din’de, din adamı ve sınıfı yoktur! Yalnızca din konusundaki bilgisini “fiysebillâh” (hiçbir maddi veya manevî çıkar beklemeden) insanlarla paylaşan kişiler olabilir...
Bunun dışındaki tüm değerlendirme ve sınıflandırmalar insanların uydurmalarıdır... Velîleri, ancak Allâh bilir; bu konuda biz sadece zan üretiriz!
Bu yüzdendir ki, bizi ilgilendiren yalnızca ilim ve istikamettir!
İnsanlar yalnızca kendi çalışmalarının kendilerini kurtaracağını anlamadıkları için, asırlardır Mehdi beklentisi içinde yaşamlarını ve ebedî hayatlarını mahvetmişlerdir...
Kurtarıcı beklemek yerine, ilme sarılıp ilmi değerlendirmek, aklın gereği olan tek yoldur!
İnsana yalnızca, idrak edip gereğini uygulamak suretiyle yararını göreceği ilim fayda verir... Bunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bırakın, insanlara hizmet organizasyonu olan devlet, yalnızca bu işlevini yerine getirsin...
Bırakın, insanlar, inançlarının gereğini özgürce ve başkalarının haklarına tecavüz etmeden yaşasınlar.
26.7.1998
New Jersey - USA