186. “…ve kul, Rabbi zidniy ‘ılma” (20.TâHâ: 114)
“…ve: ‘Rabbim ilmimi arttır’ de.”
187. “…âteynâhu rahmeten min ‘ındiNÂ ve ‘allemnâhu min ledünNÂ ‘ılmâ” (18.Kehf: 65)
“…biz Ona indîmizden (Hakikatini yaşatan) bir rahmet vermiş ve yine Onda ledünnümüzden (Tecelli-i sıfat olarak tahakkuk etme {mardiye} şuuru) ilim açığa çıkarmıştık.”
188. “…kul hel yestevilleziyne ya’lemune velleziyne lâ ya’lemun* innema yetezekkeru ulül elbab” (39.Zümer: 9)
“De ki: ‘Hiç bilenler ile bilmeyenler eşit olur mu? Sadece derin düşünebilen akıl sahipleri bunu anlayabilir.’”
189. “Ve evha Rabbüke ilenNahli…” (16.Nahl: 68)
“Rabbin bal arısına vahyetti ki...”
190. “Ve ma min dabbetin fiyl Ardı ve lâ tairin yetıyru Bicenahayhi illâ ümemün emsâlüküm*…” (6.En’am: 38)
“Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçmakta olan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi topluluklar (belli bir sistem ve düzene bağlı olarak oluşmuş türler) olmasınlar!”
191. “…inne rahmetAllâhi kariybun minel muhsiniyn” (7.A’raf: 56)
“…Muhakkak ki Allâh Rahmeti muhsinlerden yakındır (açığa çıkar, ulaşır).”
192. “…yudıy’u ve lev lem temseshü nâr* Nûrun alâ Nûr*…” (24.Nûr: 35)
“…O ağacın yağı (şuurdaki hakikat müşahedesi) neredeyse kendisine bir nâr (arınma çalışmaları) dokunmasa da ışık saçar! Nûr’un alâ nûr’dur (Esmâ ilminin birimsel ilim sûretinde açığa çıkışı)...”
193. “İnna ‘aradnel emanete ales Semavati vel Ardı vel cibali feebeyne en yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehel İnsan* innehu kâne zalumen cehula” (33.Ahzâb: 72)
“Muhakkak ki biz o Emaneti (Esmâ şuuruyla yaşamayı), semâlara (benlik bilincine), arza (bedene) ve dağlara(organlara) önerdik de, onu yüklenmekten kaçındılar (Esmâ bileşimleri onu açığa çıkarmaya elvermedi); ve ondan korktular! Onu, İnsan (hilâfeti oluşturan Esmâ mânâlarını açığa çıkarma şuuru) yüklendi! Muhakkak ki o zâlim (hakikatini hakkıyla yaşamakta yetersiz) ve cahildir (sınırsız Esmâ’yı bilmede yetersizdir)!”
194. “Velleziyne cahedu fiyna lenehdiyennehüm sübüleNA* ve innAllâhe leme’al muhsiniyn” (29.Ankebût: 69)
“Biz’e (ermek için nefsine karşı) savaş verenlere gelince, elbette onları yollarımıza ulaştıracağız... Kesinlikle Allâh, yakîn ehliyle (ihsan sahibi {Allâh’a, görüyormuşçasına yönelen}) elbette beraberdir! (Mâiyet sırrı.)”
195. “İllelleziyne âmenû ve amilus salihati…” (103.Asr: 3)
“Ancak (hakikatlerine) iman edip imanın gereğini uygulayanlar...”
196. “…radıyAllâhu ‘anhüm ve radu ‘anHU…” (98.Beyyine: 8)
“…Allâh onlardan razı olmuştur ve onlar da O’ndan razı olmuşlardır (ilâhî özelliklerin tecellisi)...”
197. “…ve sekahüm Rabbuhüm şeraben tahura” (76.İnsan: 21)
“Rableri onlara şarab’en tahura (temiz şarap) içirmiştir. (Tüm bu cennet tanımlamaları, Ra’d: 35 ve Muhammed: 15’teki açıklamalarla vurgulandığı üzere; “meselül cennetilletiy” yani cennetin temsil - benzetme yollu misali anlatımıdır. Bu gerçeklik unutulmaya. A.H.)”
198. “SıbğatAllâh* ve men ahsenü minAllâhi sıbğaten…” (2.Bakara: 138)
“Allâh boyası! Allâh boyası ile boyanmış olmaktan güzel ne olabilir!..”
199. “…innAllâhe lâ yuhliful miy’ad” (3.Âl-u İmran: 9)
“…Şüphesiz ki Allâh vaadinden dönmez.”
200. “Feemma men a’ta vetteka; Ve saddeka BilHüsna; Fesenüyessiruhu lilyüsra; Ve emma men bahıle vestağnâ; Ve kezzebe BilHüsna; Fesenüyessiruhu lil’usra” (92.Leyl: 5-10)
“Kim verir ve korunursa, El Hüsnâ’yı (en güzelini hakikati olarak) tasdik ederse; böylece ona en kolayı kolaylaştırırız! Ama kim de cimrilik eder ve müstağni olursa (arınmaya, korunmaya ihtiyaç duymazsa); El Hüsnâ’yı (en güzelini hakikati olarak) yalanlarsa; ona en zoru (hakikatten ve Sünnetullâh’tan perdeli yaşamayı)kolaylaştırırız!”