“‘DABADDAH’, onun bizdeki adıdır. DünyaNIZdaki yani insanlar arasındaki adı ise başkadır... Ama bunu söyleyemem!.. Ancak, sen, bilgi depolamanı tamamladığın zaman, O’nun kim olduğunu rahatlıkla görebilirsin elindeki verilerle...”
“Niçin ismini söylemiyorsun?..”
“Çünkü ismini söylersem, O’nu kendin gibi gördüğün için, fikirlerini de, şartlanmaların istikametinde yorumlarsın. Bu yorumlama ise, seni bir gerçekten ebediyen mahrum bırakır. Şartlanmalar etkisiyle O’nun hakkında bir hüküm vermemen ve O’nun ikazlarını şartlanmaların ötesinde, gerçek yönüyle kavraman ve değerlendirmen için, DABADDAH’ın aranızdaki adını söyleyemem. Yani senin iyiliğin için!”
“Hiç söylemeyecek misin?”
“Bilgi depolaman tamamlandığı anda, O’nu sen tanıyacaksın!.. Tüm şartlanmalardan kurtulmuş olmanın en belirgin işareti, O’nu tanıyabilmendir...”
“İnsanlığa yol gösterdiğini söyleyen sayısız insan yaşamıştır Dünya üzerinde!.. Bunların hangi birine inanmak gerekir?.. Bugün bile sayısını bilmediğimiz insan, aynı şeyleri iddia ediyor... Kime inanalım?..”
“Önce bunların arasında, başlı başına tam bir sistem getirmiş olanları ayırmak gerekir...
Her şeyi, baştan sona anlatamayanların, eksiksiz bir fikir sistemi olmayanların, başkalarına yol gösterici olmaya hakkı yoktur!.. Zira onlar, daha şartlanmalardan kurtulamamışlar ve gerçeği bütünüyle görememişlerdir ki…”
“Ama bunları doğru dürüst araştırmanın imkânı yoktur ki... Hangi birine gitsen, önce bana körü körüne inanacaksın ve kendini tamamıyla bana bırakacaksın, diyor...”
“Gerçekten birisinin öğretilerinden faydalanabilmek için, kendini ona terk etmek yani bilgi kapılarını tamamıyla ve peşin hükümsüz olarak ona açmak şarttır!.. Ama bu iş, hiçbir zaman öyle şıp diye olmaz...
İçlerinde öyleleri vardır ki, çeşitli yollarla gerçeğe dair aldıkları bilgileri, sırf insanları istismar ederek yaşamak için kullanırlar...
Öyleleri vardır ki, gerçeği bilirler, ama onları insanlara yayabilme kabiliyetinden yoksundurlar...
Öyleleri de vardır ki, hem gerçeğe vâkıftırlar, hem de o gerçeği başkalarına nakledebilme kabiliyetine sahiptirler...
Esasında bu iş çok su kaldırır!.. Kuvvetli bir mantık, karşısındakileri yanlış üzere rahatlıkla sürükleyebilir veya susturabilir, âciz bıraktırır!..
Mesela, senin olmasını beklediğin bir işin olmadığı zaman, olmamasında hayır vardır, diyerek seni avutabilir. Veya karşılaştığın ters bir iş için, böyle olmasında hayır vardır, sonra bu işten dolayı sevinebileceksin, diyerek teselli edebilir...
Aslında, kâinatın düzeninde dalga sistemi hâkimdir. En üst noktaya çıkışla en alt noktaya iniş!.. Bu gerçeği bilen birisi, karşısındakileri rahatlıkla tesir altına alabilir.
Mesela işi iyi gidene, yapamayacağı bir şeyi teklif etmek. Nasıl olsa, iyiliği kötülük takip edecektir. O kişi o teklifi yerine getiremeyince, işte bak, benim dediğimi yapmadın, neticede başına bu geldi, demek!.. Ve kötülüğü, kendisine rağmen yapılan işe bağlamak; karşısındakini bu yoldan şartlandırarak etki altına almak!..
Buna karşılık kötü durumda olana, sabret iyi günler yakın, başına yakında iyi bir iş gelecek, diyerek çıkış noktasına işaret etmek. O nokta geldiğinde ise; o noktanın gelişi, zaten gidişatın tabii seyridir; onu kendisinin ona ulaştırdığına, karşısındakini şartlandırmak. Böylece onu kendine bağlamak! Veya, ender kişilerde zıtlar prensibi gereğince sürekli ters gidişi, bir hikmete dayandırarak göstermek...
İnsanları, belirli kişilerin kendilerine bağlamalarının en geçerli noktası; o kişinin kendisini, her yaptığı işin bir hikmete bağlı olarak ortaya çıktığına inandırabilmektir. Zaten buna inandığı zaman insan, eliyle kendini teslim etmiş demektir!..