“Yapının doğasına aykırıdır bu!.. Her civciv kendi yumurtasını kırıp, dünyaya açılmak zorundadır... Yaşayacak hâle eriştiğinde, civciv kendi yumurtasını kırıp, dünya ile tanışır! Şayet sen vakti gelmeden o yumurtayı kırarsan, ona iyilik değil, zarar vermiş olursun!.. İpek böceği de öyle değil mi?.. Kozasını, vakti geldiğinde deler ve kelebek olarak uçar gider!”
“Ama bir de o kozayı delip, kelebek olup uçamadan önce kozayla birlikte kaynar kazanı boylamak var, değil mi?.. Kozadan çıkamadan!..”
“Eee, o da işin başka bir yanı!.. Kozasını delip kelebek olarak uçanlar olduğu gibi, kozasını delme imkânına ulaşamadan, tırtıl olarak kozayla birlikte kaynar kazanı boylamak da söz konusu!..”
“Peki, o kozasıyla birlikte kaynar kazanı boylayanların suçu ne?.. Günahı ne?.. Niye bazıları kozayı delip dünyanın güzelliklerine kanat açabilirken güzel bir kelebek olarak; diğerleri kozayı delme fırsatına erişemeden bir tırtıl olarak kaynar kazanı boyluyorlar?..”
“Cem, yavru ceylanın suçu ne ki, aslanın dişleri ve pençeleri altında canlı canlı parçalanarak öldürülüyor... Kendini bir an aslanın ya da bir kaplanın pençeleriyle diri diri parçalanarak yenme hâlinde hissetmeye çalışır mısın lütfen!.. Suçu, günahı ne, o ceylan yavrusunun?.. Ya o çayırda anasının dizi dibinde sıçrayan kuzunun suçu ve günahı ne ki, insan eliyle kesiliyor, parçalanıyor ve ateşte kızartılarak zevkle yeniliyor?”
“Yemin ederim ki, bu yönümüzle o aslanlar ya da kaplanlar gibiyiz... Değil mi Elf!..”
“Ama senden istenen bir aslan ya da bir kaplan gibi yaşaman değil; insan olman!.. Yani, düşünebilen, kendi gerçek değerlerinle kendini tanıyabilmen, dolayısıyla evrensel sırlar ile özdeşleşebilmen!.. Sizin basit anlatımınız ile, ‘Allâh’a ermen’!.. Bir bilebilsen bu iki kelimenin derinliğindeki sonsuz anlamları...”
“Nasıl olacak bu Elf?.. Bir an bakıyorum her şey son derece basit ve apaçık ortada... İkinci bir an bakıyorum, her şey çözülmesi imkânsız derecede karmakarışık ve kördüğüm!.. Nasıl bütün bunlar yerli yerine oturtulacak hiç bilemiyorum...”
“Allâh büyüktür, dersiniz ya Cem... Elbette arayan bulur, sizin deyiminiz ile!.. Belâsını da mevlâsını da!.. Görelim mevlâ neyler, neylerse güzel eyler... Şimdilik ÖZDE!..”
“Hey dur Elf!.. Beni, bu karmakarışık hâlde bırakamazsın!..”
Ama bırakmıştı işte!.. “Özde” demiş ve bağlantıyı keserek Cem’i kendi hâline bırakmıştı Elf!..
Denizler durulmaz dalgalanmadan...
Ama bu arada dalgalanma ile değil, kasırgayla tarif edilebilirdi Cem’in denizlerinin hâli...