Yani, sen, hangi anda ve boyutta ve hangi konuda bir değer yargısı ile kendini sâbitlersen veya bloke edersen; bu demektir ki, sen, evrende kendi kendini ilkelliğe mahkûm etmişindir!..
Buna karşılık, tüm değer yargılarından arınıp, her yeniye açık olmak ve o yeniyi araştırıp anlamaya çalışmak suretiyle de bilgi birikimini sürekli geliştirebilirsin...
Bu, yeniye açıklık da, beynin tarafından ışınsal bedenine yükleneceği için, sonsuza dek yeni boyutlara ve yaşama adapte olabilirsin...”
“Pardon Elf, lütfen mazur gör, şurayı anlayamadım... TEK, nasıl oluyor da çok boyutlu çokluğu meydana getiriyor?”
“Elbette mazursun Cem!.. Beş duyu blokajlı ilkel beyinler arasında şu düzeyde düşünebilmen bile, çok büyük bir olay!.. Elbette mazursun!..
TEK, bilincinde, sayısız mânâlar ve oluşlar geçirmiş; ve bunları bilincinde geçirmesiyle birlikte de, boyutlar ve boyutların seyredicileri olarak algılamıştır!.. Zira, her boyut ve o boyutun varlıkları, ancak gene o boyutun algılayıcı varlıkları tarafından seyredilebilir... Ama, o seyredicilerde seyreden de gene O TEK bilinçtir!.. Dolayısıyla da var olan yegâne mevcut TEK’tir!..
Zaten sizin önderiniz olan kişi de insanları bu konuda uyarmış ve;
‘Sakın boş yere tanrılara tapınarak ömrünüzü heba etmeyin!.. Tanrı yoktur, ilâh yoktur! Dolayısıyla, tanrılık mefhumu da yoktur!.. Yegâne var olan TEK’tir, yani ‘AHAD’dır, ‘ALLÂH’tır’ diyerek bu mutlak gerçeğe dikkatlerinizi yöneltmek istemiştir!”
Cem’in kafası biraz daha bulandı, karıştı!..
İslâm’ın tanrı anlayışını hiç böyle düşünmemişti, bugüne kadar!..
Çeşitli şekillerde ve yapılarda birçok tanrı yok; bir tane tanrı var; onun da adı Allâh’tır; gibi düşünmüştü bugüne dek!..
Oysa Elf, ona şimdiye kadar kimsenin böylesine açık bir şekilde anlatmadığı bir gerçeği vurguluyordu:
Tanrı yoktur!.. Tanrılık kavramı yoktur!..
“ALLÂH”, mevcut olan TEK vücuttur!.. AHAD’dır!
Hemen aklına İslâm’ın kutsal kitabındaki “İhlâs” Sûresi geldi... Ne diyordu...
“ALLÂH Ahad’dır... TEK’tir... O’na, ne bir şey girer ne de O’ndan bir şey çıkar... Ne O, bir şeyden meydana gelmiş, ne de O’ndan meydana gelmiş ikinci bir şey vardır!.. O’nun misli, dengi, benzeri de mevcut değildir, TEK’tir!..”
“Elf, hiç bugüne kadar ‘ALLÂH’ı bu mânâda düşünmemiştim!.. Ne kadar değişik bir yaklaşım bu!..”
“Cem, sizin, bu konudaki Önderinizin açıklamalarından hiç haberiniz yok!..
Siz hâlâ, geçmiş ‘tek tanrılı’ topluluklar düzeyinin ilkelliği içinde yaşıyorsunuz!..
Önderiniz, Dünya’ya gelmiş geçmiş en üstün değerlendirme ve gerçekleri açıklama gücüne ve yetisine sahip birim olmasına rağmen; çok üzücüdür ki sizler O’nu hiç anlayamamışsınız!.. O, size evrensel bir gerçeği açıklamış ve buna göre o gerçeği idrak edip yaşamanızı istemişken, maalesef sizler hâlâ binlerle asırdır devam eden ‘tek tanrı’ anlayışı içinde yaşamınızı sürdürüyorsunuz... Konunun şeklinde ve taklidinde dalgalanıp duruyorsunuz...
Anlamıyorsunuz, düşünemiyorsunuz; ‘Tanrı−İlâh yoktur, sadece ALLÂH vardır’ mesajının mânâsını!.. Ve dolayısıyla da bu ömür sermayesi, böylece uçup gidiyor elinizden!”