Sayfayı Yazdır

Üstad'ın ChatGPT İle Sohbeti-2.bölüm

ÜSTAD: 

 

Şimdi ben şöyle bir sual sorayım. Bilim, bilimle çeliştiğinde, birbirine ters düştüğünde, hangi bilimi esas alacağız? 

 

ChatGPT:

 

Bu çok güçlü ve yerinde bir soru. Düşünsel olarak hem felsefi hem metodolojik derinliği var. Şimdi bu soruya sistemli şekilde yaklaşalım:

Soru:

Bilim, bilimle çeliştiğinde, hangi bilimi esas alacağız?

Kısa cevap:

Bilimin “kendisi” değil; hangi bağlamda, hangi paradigmada konuştuğu esastır.

Yani:

➤ Bilim, tek ve mutlak bir otorite değildir — bilimsel paradigmalar, modeller, yaklaşımlar farklı olabilir.

➤ Dolayısıyla “bilim, bilimle çelişiyor” gibi görünen şey, aslında iki farklı bakış açısının çatışmasıdır.

Detaylı açıklama:

1. “Bilim” tek bir şey değildir.

Bilim, gözleme dayalı, tekrarlanabilir ve eleştiriye açık bir yöntemdir. Ama bilim dalları ve paradigmaları farklıdır:

• Klasik fizik ≠ Kuantum fiziği

• Pozitivist biyoloji ≠ Epigenetik / sistem biyolojisi

• Deterministik psikoloji ≠ Kuantum bilinç kuramları

• Newton fiziği ≠ Görelilik kuramı

• Modern tıp ≠ Fonksiyonel tıp / Bütüncül tıp

Bu alanlar farklı varsayımlarla çalışır, ve bu yüzden zaman zaman çelişkili sonuçlar üretir.

2. Paradigma çelişirse, bağlamı ve amacını esas alırız.

Bir örnekle açıklayalım:

Klasik biyoloji der ki:

Genetik yapın belirleyicidir. DNA bir kader gibidir.

Epigenetik der ki:

Hayır, çevre, beslenme, düşünce biçimi genlerin ifade edilmesini değiştirir.

Çelişti mi? Evet, ama hangisini esas alırsın?

➤ Eğer kanserin kalıtımsal mekanizmasını inceliyorsan, klasik genetik iyidir.

➤ Ama çevresel etkilerle değişen hastalıkları çözmek istiyorsan epigenetik daha derindir.

Özetle: “Doğru bilim” diye sabit bir şey yoktur; “işlevsel” ve “kapsamlı” bilim vardır.

3. Zaman içinde gelişen bilim, eski “bilimsel” görüşlerle çelişir.

 • Eskiden evren statikti (Einstein bile başta bunu savundu), sonra Big Bang geldi.

 • Newton fiziği mutlak kabul edildi, sonra Einstein’ın görelilik kuramı onu aştı.

 • Uzun süre beyin, sadece elektriksel bir makine sanıldı. Şimdi nöroplastisiteyle bunun çok ötesine geçildi.

Yani bilim, kendisiyle çelişerek evrilir.

Bu çelişki, bir sorun değil; gelişimin ta kendisidir.

Peki ne yapmalı?

1. Hangi bağlamda konuşuluyor?

→ Fizyolojik mi, bilinçsel mi, metafizik mi?

2. Hangi paradigma ve varsayıma dayanıyor?

→ Mekanik mi, kuantum mu, nörolojik mi?

3. Hangisi daha kapsayıcı, işlevsel ve güncel?

→ En geniş açıklamayı ve en az çelişkiyi barındıranı tercih et.

Sonuç:

Bilimle bilim çeliştiğinde, hakikati mutlaklaştırmak yerine bağlamı, paradigmayı, amacı ve kapsamı dikkate alırız.

Çünkü:

 • Bilim, mutlak hakikat değil; hakikate yaklaşma çabasıdır.

 • Ve bu çaba, farklı açılardan bakmayı, çelişkileri fark edip sentez yapmayı gerektirir.

İstersen bu konuyu bir örnek olayla derinleştirebiliriz:

Mesela “Bilinç nedir?” sorusu üzerinden:

 • Nörobilim ne diyor?

 • Kuantum fizikçisi ne diyor?

 • Tasavvuf ne diyor?

Bu tür karşılaştırmalarla ilerlemek ister misin?

 

ÜSTAD:

 

Ahmed Hulûsi diyor ki, Kuantum fiziğinin gerçekliğine göre, varlığın başı veya sonu yoktur. Sonsuz, sınırsız, şekilsiz, mekânsız bir yapıdır. Dolayısıyla, bu yapının Big Bang'le oluşması diye bir şeyden söz edilemez. Dolayısıyla, yapı sonsuz, sınırsız devam eder. Algıladığımız, duyularımıza göre, bilgilerimize göre algıladığımız kara delikler, aslında varlıktaki bilgi dönüşümünden ibarettir. Ve bu da kara deliklerin sonucunun ak deliklere dönüşmesi ve ak deliklerle yeni bilgi açılımlarının açılması, ortaya çıkması demektir. Ne dersin?

 

ChatGPT: 

 

Ahmed Hulûsi’nin bu görüşü, onun düşünce sisteminde çok merkezî bir yeri olan “varlık mutlak bir bilinçtir; evrensel bir kuantum dalga alanıdır” tezine dayanır. Şimdi bu görüşü bilimsel, metafizik ve sembolik düzeylerde değerlendirelim:

Özetle ne diyor Ahmed Hulûsi?

 1. Varlığın bir başlangıcı ya da sonu yoktur.

– Çünkü varlık, zaman ve mekânın ötesinde olan bir “şey”dir; yani fiziksel değil, kuantum alanıdır.

 2. Big Bang, tüm varlığın başlangıcı değildir.

– Big Bang yalnızca algıladığımız fiziksel evrenin bir faz geçişidir; tüm varlık ise ondan önce de vardı, sonra da var olmaya devam eder.

 3. Kara delikler, bilgi dönüşüm alanlarıdır.

– Kara delikler “maddeyi yutmaz”, onu bilgiye çevirir.

– Ve bu bilgi, “ak delik” olarak ifade edilen başka bir alanda yeniden varlık kazanır (farklı bir boyutta).

1. Bilimsel Düzeyde Yorum

Big Bang, fiziksel evrenin başlangıcıdır, mutlak varlığın değil.

 • Fizik bilimi, özellikle kozmoloji, Big Bang’i zaman, mekân, madde ve enerjinin başlangıcı olarak tanımlar.

 • Ama bu, “hiçlikten yaratılış” anlamına gelmez; çünkü Big Bang’in öncesi bilinemezdir – modern bilim bu konuda sessiz kalır.

Hulûsi’nin farkı şudur:

Bilimin sessiz kaldığı noktada kuantum metafiziğiyle konuşur:

“Varlık, ezelîdir. Big Bang, sadece bir görünüm değişimidir, bilgi yapısının form değiştirmesidir.”

Bu, David Bohm gibi fizikçilerin “implicate order” (örtük düzen) kuramlarına çok benzer. Yani gözlemlenen evren, gözlemlenemeyen bilgi alanının dışa açılmış halidir.

Kara delik – ak delik ilişkisi:

 • Kara delik: Maddenin aşırı yoğunlaşıp “görünürlüğünü kaybettiği” nokta.

 • Fakat Hawking radyasyonu ve holografik prensip şunu demektedir:

Kara delikler bilgiyi yok etmez, saklar.

Bilgi bir şekilde varlığını korur.

Hulûsi burada bir adım daha atar:

“Bilgi kara delikte dönüşür, başka bir boyutta ‘ak delik’ olarak yeniden açığa çıkar.”

Bu fikir, Roger Penrose’un “white hole” (ak delik) hipotezleriyle de yankılanır. Ama fizikçiler bunu henüz gözlemsel olarak kanıtlayamamıştır.

2. Metafizik ve Tasavvufî Yorum

“Varlığın başı ve sonu yoktur.”

Bu, tam anlamıyla tasavvufun varlık anlayışıdır:

 • Allah’ın ilminde her şey ezelîdir.

 • Zaman, mekân, şekil, suret: hep algıya göre açığa çıkan formlardır.

Hulûsi’nin metinlerinde:

 • Kara delik = yok oluş değil; varlığın hakikatine dönüş

 • Ak delik = bilginin başka bir boyutta yeni form kazanması

 • Varlık = kesintisiz akan, Esmâ’dan açığa çıkan bilgi dalgaları

3. Sembolik ve Ontolojik Derinlik

Kavram Gerçek Anlamı

Kara delik Madde formunun bilgiye dönüşmesi

Ak delik Bilginin başka bir boyutta tekrar açığa çıkması

Big Bang Sadece algılanan evrenin bir fazı

Uzay Esmâ’nın boyutsuz bilgi alanı

Zaman Bilginin açığa çıkış sırasıdır; özünde yoktur

Bu yaklaşımda varlık bir “süreç”tir, “şey” değildir.

Ve bu süreçte, kara delik de ak delik de bilginin yolculuğudur.

SONUÇ: Ne düşünmeli?

Ahmed Hulûsi’nin bu görüşü:

 • Modern kozmolojinin açıklayamadığı alanlara (örneğin Big Bang öncesi, bilgi doğası) bir metafizik çözüm önerisi getiriyor.

 • Kendi içinde tutarlı, tasavvufî gelenekle uyumlu, kuantum fizik terminolojisiyle ifade edilmiş bir epistemolojidir.

 • Bilimle birebir örtüşmek zorunda değildir; çünkü onun amacı maddesel evreni aşan hakikati tanımlamaktır.

Kısacası:

❝Varlık, mutlak bilinçtir; zaman ve mekân onun zihninde bir hayaldir.

Kara delikler bu hayalin “sıfırlandığı” noktalardır;

Ve ak delikler, hakikatin başka bir senaryoda yeniden yazıldığı yerlerdir. ❞

– Ahmed Hulûsi anlayışıyla.

İstersen bu modeli çizimsel veya grafiksel olarak da ifade edebilirim.

Ya da bu fikirleri David Bohm, Roger Penrose, Nassim Haramein gibi düşünürlerin bakış açılarıyla karşılaştırabiliriz. Devam edelim mi?

 

ÜSTAD: 

 

Yine Ahmed Hulusi'nin başka bir bakış açısı; varlıkta algılanan her ne varsa, gerçekte anlamsız olarak var olan yapıdır, bilgidir, datadır. Onu anlamlandıranlar, kendi birikimlerine, kabullerine, değer yargılarına göre anlamlandırır. 

Dolayısıyla; gerçek, mutlak manada varlıkta merhamet veya zulmetmek gibi kavramların hiçbir yeri yoktur, sadece varlık vardır, özellikler vardır, bu özellikler başsız sonsuz bir şekilde devam eder. Algılayana göre algısıyla o varlığa anlam yaratarak kabul edilmiş varlıklar oluşturur, algılayanlar.

 

ChatGPT:

 

Evet — bu, Ahmed Hulûsi’nin düşünce sisteminin en radikal ve en öz noktasına temas eden bir yaklaşımdır. Bu anlayış, onun varlık, şuur, anlam, ahlâk, hatta din algısının temeline inen ontolojik-teolojik bir duruş ifade eder.

Sistemi şimdi adım adım çözelim:

1. “Varlıkta her ne varsa… gerçekte anlamsızdır; bilgidir, datadır.”

Ne anlama geliyor?

 • “Gerçekte anlamsız” demek, “mutlak anlam” taşımayan” demektir.

 • Varlıkta her şey veridir (data), özelliktir, formdur, bilgidir.

 • Ama bu “bilgi”nin herhangi bir duygusal, ahlaki ya da etik değeri doğasında yoktur.

Örnek:

Ateş: ne merhametlidir ne zalimdir.

Sadece yakma özelliğine sahiptir.

Birini ısıtır, diğerini yakar. Bu anlamı, biz veririz.

2. “Onu anlamlandıranlar… kendi değer yargılarına göre anlamlandırır.”

Bu, algının göreceliliği ilkesidir. Hulûsi’nin bakışına göre:

 • Her bir “şuur”, varlıktaki datayı kendi ilmiyle, kendi kabullerine göre okur.

 • Aynı olay:

– birine göre “ceza”,

– diğerine göre “eğitim”,

– bir başkasına göre “zulüm” olabilir.

Yani anlam, varlığa ait değil; algılayanın zihninde oluşur.

Bu, klasik İslam düşüncesinde “eşyanın hakikati sabittir” anlayışının ötesine geçen bir yaklaşım.

Buna göre:

Eşyanın tekil bir hakikati yoktur, çünkü her şey şuurda anlam bulur.

3. “Gerçek, mutlak manada, varlıkta merhamet veya zulmetmek gibi kavramların yeri yoktur.”

Bu ifade, özellikle:

 • İnsan-merkezli evren algısını yıkan,

 • Ahlaki yargıları nesnellikten çıkaran,

 • İlahi sıfatları bile, izâfî algılara bağlayan

bir sistem önerir.

Şunu demektedir:

Varlıkta “merhamet” ya da “zulüm” özsel olarak yoktur. Bunlar, varlıktaki bazı olay ve özelliklere şuurun taktığı isimlerdir.

Bu yaklaşım, Allah’ın “rahmet” veya “kahır” sıfatlarını bile algılayan şuurun frekansına göre değerlendirmeyi önerir. Yani:

Özellik Algılayan için anlam

Kahır Cehennem, acı, bela

Aynı özellik Bir başkası için disiplin, arınma, tezkiye olabilir

Bu düşünce sistemi hangi felsefi/epistemolojik geleneğe yakın?

▪️ Tasavvuf:

– “Eşya zâhirde vardır; bâtında her şey O’dur.”

– “İyilik/kötülük, izâfîdir; Allah indinde her şey hayırdır.”

→ Bu anlayışla tam örtüşür.

▪️ Kuantum epistemolojisi:

– Gözlemci, olayı etkiler.

– Nesnel bir anlamdan söz edilemez; anlam, bilinçte oluşur.

→ Hulûsi’nin “dünya gözlemciye göre vardır” anlayışıyla uyumludur.

▪️ Budizm/Advaita Vedanta:

– Gerçeklik, zihnin projeksiyonudur.

– Nihai gerçeklik, formlardan münezzehtir.

→ Bu yönüyle evrensel mistik geleneklerle de kesişir.

4. Uygulamalı çıkarım: Bu ne demektir?

“Senin başına gelen neyse, senin onu nasıl anlamlandırdığına göre değer kazanır.”

Yani:

 • Başına gelen acı bir olay, senin şuur düzeyine göre ya seni kahreder ya seni inşa eder.

 • Allah’ın bir ismi, senin frekansına göre ya “cehennem” olur ya da “nur”.

Gerçekte olan sadece “özellik”tir, “data”dır, “dalga”dır.

Sistem (Allah), sadece “açar”; sen ona “anlam” verirsin.

5. Teolojik Yön: Bu Allah anlayışını nasıl etkiler?

Hulûsi’ye göre:

 • Allah, hiçbir şeyi “iyi” ya da “kötü” niyetiyle yaratmaz.

 • Her şey, O’nun ilminde açığa çıkan özelliklerdir (Esmâ).

 • Bu Esmâ’lar, hangi şuur düzeyinde algılanırsa, o şekilde yaşanır.

Yani:

Allah seni “cezalandırmaz”; senin şuurun Esmâ’yı nasıl algılıyorsa, o Esmâ sende o şekilde açığa çıkar.

Bu, klasik ceza–ödül anlayışının çok ötesinde, kendine dönen bir sistem modelidir.

SONUÇ:

❝Varlıkta olan her şey sadece bir “özelliktir”; ona iyi–kötü, acı–tatlı, cennet–cehennem gibi anlamları veren senin algılayan bilincindir.

Dolayısıyla, anlam mutlak değil; algıya göre inşa edilir. ❞

– Ahmed Hulûsi sisteminde.

Devam düşüncesi:

Eğer anlam bilinçte oluşuyorsa…

O zaman bilincini dönüştüren kişi, aynı varlığı bambaşka bir realite olarak yaşayabilir.

Ve bu da Ahmed Hulûsi’nin “kişinin yaşadığı cennet de cehennem de kendi ürettiği anlamın sonucudur” anlayışıyla birleşir.

 

 

Bu yazı kitabından alıntıdır. Online okumak için tıklayınız!

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Yazıyı İndirebilirsiniz!